TRABZON – 10 Ekim 2015 tarihinde Barış Mitingi için toplandıkları Ankara Garı önünde IŞİD’in bombalı saldırı ile yaptığı katliamın üzerinden 8 yıl geçti. 103 yurttaşın hayatını kaybettiği vahşetin acısı hala sürüyor. Yurdun dört bir yanından ‘barış’ demek için mitinge katılanlardan biri de Veli-Der Trabzon Şube Başkanı Muhammet İkinci’ydi. Katliamın tanığı İkinci, AK Parti’nin 7 Haziran 2015 Seçimleri’nde iktidarını kaybetmesiyle bir korku iklimi yaratıldığını belirterek ülkenin bir şiddet sarmalına sürüklenerek 103 yurttaşın canice katledilmesinin önünün açıldığını dile getirdi.
O dönem Eğitim-Sen Trabzon Şube Başkanı olan İkinci, Trabzon’dan 100’ün üzerinde arkadaşıyla birlikte, barış, demokrasi ve kardeşlik taleplerini duyurmak için Ankara’ya gidenler arasında yer aldı. Barış talepleri katliama uğrayan İkinci ve arkadaşları Trabzon’a Gökmen Dalmaç’ın cenazesi ile döndüler. 10 Ekim katliamında hayatını kaybedenlerden Dalmaç’ın mezarı başında konuştuğumuz İkinci, 8 yıl sonra bugün daha yüksek sesle barış demekten vazgeçmediklerini söyledi. İkinci, o günlerde yaşananlara dair sorularımıza cevapları şu cevapları verdi:
10 Ekim Katliamına giden süreçte neler yaşandı. Dönemin atmosferi nasıldı?
Türkiye 2015 Kasım seçimleri öncesinde iki polis memurunun yaşamını yitirmesiyle başlayıp ardından Suruç ile devam eden bir şiddet sarmalına sürüklenmişti. 7 Haziran seçimlerinde AKP ilk defa parlamento çoğunluğunu yitirip iktidarı kaybetmişti. Türkiye siyasi tarihi açısından bir kırılma noktasına işaret eden bir dönemdi. Yine hepimiz hatırlıyoruz memleketin her yerinde sokaklarda bombalar patlıyor, çeşitli terör saldırıları düzenleniyor, masum insanlar, siviller hayatlarını kaybediyorlardı.
Yurttaşlar kendi memleketlerinin sokaklarından imtina eder hale gelmişti. Bir korku iklimi yaratılmıştı. Tam da bu koşullarda Türkiye’de toplumsal muhalefetin ana örgütleri, KESK, TMMOB, DİSK, Türk Tabipler Birliği ve diğer demokrasi güçlerinin katılımıyla merkezi bir barış, demokrasi, emek şiarıyla bir miting düzenleme kararı aldık.
MİTİNGE DAİR GÜVENLİK ÖNLEMİ YOKTU
Miting öncesi alanda durum nasıldı? Çok şiddetli günler yaşanıyordu. Anormal bir durum gözüküyor muydu?
Türkiye’nin her yerinden yüreği insan sevgisiyle, barış talebiyle, demokrasi aşkıyla çarpan emekçi insanlar Ankara’ya geldiler. Biz yıllardır gerek yerelde gerek merkezde mitingler gerçekleştiririz. Ankara’da otobüslerimizden iner inmez dikkatimizi çeken en önemli unsur daha önce çok sıkı güvenlik önlemlerinin alındığı mitinglere göre o gün herhangi bir güvenliğin, kontrol noktasının, yeterli emniyet tedbirlerinin olmamasıydı. Sadece az sayıda trafik polisinin olduğu Ankara Garı’ndan bir süre sonra bu görevliler de ayrılmıştı. Kelimenin gerçek anlamıyla katliama uygun bir iklim ortaya çıkmıştı. Katliamın gerçekleştiği tarihten bugüne kadar ortaya çıkan bilgiler, yorumlar, değerlendirmeler bunu ortaya koyuyor. Maalesef 103 tane insanımız o gün yaşamını yitirdi.
Bizim mevcut anayasamıza göre toplantı ve gösteri yürüyüşü anayasal bir yurttaşlık hakkıdır. Herkes yasalara uygun olarak düşünce ve ifade özgürlüğünü kullanır. Bu hakkın kullanımını tesis etmekle yükümlü olan kamu idaresi bu görevini yerine getirememiş, gerekli önlemleri alamamıştır. Oysa bir memlekette yurttaşın can güvenliği devleti yöneten kamu idaresinin sorumluluğu ve teminatı altında olması gerekir. O dönemin kamu idaresinin bu olayda sınıfta kaldığı çok açık ortaya çıkıyor.
Bugünden baktığımızda dönemin siyasi ortamı bu katliamlarla bir dönüşüme mi hazırlanıyordu?
Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, 7 Haziran seçimlerinin yeniden seçim adı altında tekrarına ilişkin 1 Kasım’da yapılması planlanan ikinci seçime giderken Türkiye’de patlayan bombalar ile ilgili ‘oy oranımız artıyor’ şeklinde durumu değerlendirmiştir. Şiddetten beslenen, şiddetten oy devşiren, şiddetin ve terör eylemlerinin yarattığı korku iklimini siyasi amaçlarla kullanan bir anlayışın memleketi sürüklediği tabloyu yaşadı Türkiye. Hatırlarsınız o dönem bu katliamın faili olarak ortaya çıkan IŞİD anlayışına dair yine dönemin bilinen siyasal figürleri ‘öfkeli çocuklar’ tanımlamasını yapabilmiştir.
O GÜNLERDE YAŞANANLAR TÜRKİYE’Yİ BU TABLOYA GETİRDİ
Bugün çok daha iyi anlaşılıyor ve görülüyor ki memleketin bugün geldiği noktanın köşe taşları o dönem yaratılan terör ortamı ve şiddet sarmalı ile döşenmiş. Bugün Türkiye’de baskıcı otoriter, faşizan, antidemokratik bir anlayış hakim olmuşsa, ve rejim değişmişse 7 Haziran Seçimleri sonrası ortaya çıkan tablonun rolü büyüktür.
‘Barış, demokrasi, kardeşlik’ sloganları ile bir araya geldiğinizdeki coşkunun yerini büyük bir acı ve korku aldı. Patlama anında nelere tanık oldunuz?
Türkiye’nin her yerinden arkadaşlarımızın, dostlarımızın Ankara Garı’nda buluşup birbiriyle kucaklaştığı, sohbet ettiği bir anda bomba patladı. Bazı arkadaşımızın orada öldüğü, geri kalanların da ruhsal olarak öldüğü bir vahşetti. Ben mezarı başında anmasını yaptığımız Gökmen arkadaşımızla uzun bir süre sonra Ankara’da buluşmuştum. Bir dönem sendikada aynı yürütme kurulunda birlikte çalıştık. Trabzon’da yaşadığı süreçte emek, demokrasi, barış mücadelesinin içerisinde çok yürekli bir biçimde yer alan bir arkadaşımızdı. Kucaklaştık, sohbet ettik. Kortejin başındaki diğer arkadaşları görmek için ayrılıp yaklaşık 50 metre kadar ilerlediğimde bir patlama sesi ile irkildik. Ses bombası olduğunu düşündüm önce. Havaya yükselen dumandan başka bir şey olabileceğini düşündüğüm sırada ikinci patlamayı gördük. Bir katliam alanına, kan deryası can pazarına dönmüştü Ankara Gar meydanı.
SOKAKTAN İMTİNA EDİLMESİ İÇİN KORKU İKLİMİ YARATILDI
Gökmen arkadaşımızın elinin sıcaklığı avucumun içindeydi henüz. Biz de hayatımızı fiziki olarak kaybedebilirdik. Türkiye’de barış isteyen, demokrasi isteyen özgürlük isteyen insanların canına kıyıldı. Sadece 103 insan ölmedi, Türkiye’de demokrasi ve barış mücadelesi hedef alındı ve insanların sokaktan imtina etmesi için bir korku iklimi yaratıldı. Biz bu karanlık eylemin arkasında yatan zihin dünyasını biliyoruz. IŞİD’in nasıl bir örgüt olduğunu ve dönemin siyasal iktidarı tarafından nasıl değerlendirildiğini sadece biz değil bütün kamuoyu biliyor.
Patlamadan sonra yaşadıklarınız, hissettikleriniz neler oldu?
Gökmen arkadaşımızı kaybettik aynı zamanda o dönem SES Şube Başkanlığı yapan Ümit Pamuk arkadaşımız yaralandı. Uzunca süre tedavisi devam etti. Hala patlamada kullanılan bomba içerisindeki küçük bilyelerden birini vücudunda taşıyor. Ben patlamanın olduğu gün yaklaşık 26 kilometre yol yürüdüm arkadaşlarımı arayıp bulmak için. Çok sayıda arkadaşımın parçalanmış cesetlerini gördüm. Parçalanmış cesetler arasında tanıdık yüzler bulmaya görmeye çalıştım. Sonra hastanelerde arkadaşlarımızı aradık. Yaralı arkadaşlarımızın tedavisiyle ilgilendik. 26 kilometre yol yürümüş olmama rağmen ve akabinde Trabzon’a dönmemize rağmen en küçük bir yorgunluk belirtisi hissetmedim. Sonrasında Gökmen arkadaşımızın cenazesini aldık, tören düzenledik ve defnettik. Definden sonra akşam geç saatlerde evime dönüp yatağa başımı koyduğumda yaşadığımız olayın korkunçluğunu ancak hissedebildim.
Bugünden baktığınızda 10 Ekim’in neyi öğrettiğini düşünüyorsunuz?
Bugün katliamdan 8 yıl sonra aslında üzerinde durmamız gereken ve bugüne dair çıkarmamız gereken bir ders var. O da bir daha bu türden acılar yaşanmasın diye barış fikrine, demokrasi fikrine, laikliğe, özgürlüklere ve tüm bunların vücut bulacağı bir memleket özlemine sıkı sıkıya sarılma gerekliliğidir. Biz içinde bulunduğumuz Orta Doğu coğrafyasının kan deryasına döndüğü yerde memleketi bir demokrasi, barış vahasına dönüştürmek, insanların özgürce mutluluk içerisinde yaşadığı bir yurda dönüştürme iradesini güçlendirmek için tüm demokrasi güçleri ile birlikte bir dayanışma ruhuyla hareket etmek durumundayız. Bu o gün kaybettiğimiz arkadaşlarımıza ve onların hatırlarına en temel sorumluluğumuzdur.
LAİKLİK, BARIŞ VE DEMOKRASİ MÜCADELEMİZ BÜYÜYECEK
Bu anmaların kuru mezar başı ziyaretleri olmasının ötesinde bu manada değerlendirilmesi gerekir. Memleketin barış, demokrasi ve özgürlüklerle taçlandırıldığı bir hale gelene kadar mücadele kararlılığını pekiştirdiğimiz, memlekete olan duygularımızı güçlendirdiğimiz, inancımızı büyüttüğümüz bir anlam taşıması gerekir. Bu sadece kaybettiğimiz arkadaşlarımıza olan sorumluluğumuz değil aynı zamanda bu memleketin gençlerine, çocuklarına olan sorumluluğumuzdur. Çocuklarımızın geleceksizliğe mahkum edildiği, gençlerimizin bu topraklarla duygu bağının, aidiyet bağının yok edilmeye çalışıldığı bir siyasal iklimde biz her türlü olumsuzluğa rağmen inadına bu memleketi savunmak, insanımıza sarılmak, demokrasi, laiklik, barış, kardeşlik, eşitlik, adalet fikriyle mücadele etmek durumundayız. Ve er geç bu karanlığı yırtacak, arkasındaki kötücül anlayışla hesaplaşacağız.